BND Scope: 17. Sayı - Black Friday Rekor Harcama Getirdi
Kasım sonu–Aralık ortası verileri, ABD ekonomisinin hâlâ büyüdüğünü ama bu büyümenin giderek daha dengesiz bir zemine oturduğunu gösteriyor. Tatil harcamaları rekor kırarken bunun önemli kısmı üst gelir grupları ve borçlanma kanalları üzerinden geliyor; ADP verileri işgücü piyasasında fren sinyali veriyor; enflasyon oranı gerilese de gıda, kira ve sigorta gibi kalemlerdeki yüksek fiyat düzeyi hane halkını zorluyor. Üstüne bir de Gold Card gibi sermaye çekmeyi hedefleyen ama hukuki açıdan tartışmalı yeni programlar eklenince, asıl soru “büyüyor muyuz?”dan çok “bu büyüme ne kadar sağlıklı ve kimler için geçerli?” noktasına kayıyor.
12/13/20257 min oku


Kasım sonundan Aralık ortasına kadar gelen veriler, ABD ekonomisinin hâlâ “iki katlı bir bina” gibi işlediğini gösteriyor: Üst katta harcama ve borsa tarafı hareketli, alt katta ise iş gücü, alım gücü ve siyasi baskılar birbirine karışmış durumda. Bu sayıda, şimdilik Fed’i arka planda tutup; tüketici davranışı, işgücü piyasası, hayat pahalılığı ve yeni açıklanan Gold Card göçmenlik programının ekonomiyle kesiştiği yerlere odaklanıyoruz.
Black Friday’de Rekor Harcama
2025 yılı, Black Friday dönemi için tam bir rekor yılı oldu. Adobe Analytics verilerine göre Amerikalılar yalnızca 29 Kasım Cuma günü online kanalda 11,8 milyar dolar harcadı; bu, geçen seneye göre %9’dan fazla bir artış demek.
İlk bakışta bu tablo, “ekonomi gayet iyi, tüketici harcıyor” dedirtiyor. Ama detaylara inince hikâye o kadar parlak değil. Bank of America’nın kart verilerine dayanan analizleri, harcamalardaki bu artışın ağırlıklı olarak orta-üst ve üst gelir gruplarından geldiğini, en alt gelir diliminde ise kişi başı harcamanın çok daha sınırlı arttığını gösteriyor.
Bir başka çarpıcı detay da “Buy Now, Pay Later” (BNPL – şimdi al, sonra öde) kullanımındaki yükseliş. Barron’s, Adobe verilerini alıp şunu öne çıkardı: Sadece Black Friday gününde BNPL üzerinden yapılan harcama yaklaşık 750 milyon dolara yaklaşmış durumda; tatil sezonu boyunca toplam BNPL hacminin 20 milyar doların üstüne çıkabileceği konuşuluyor.
BNPL, kredi kartının daha “kamufle” edilmiş hali gibi düşünülebilir: Ödeme birkaç takside bölünüyor ama sonuçta yine bir borç oluşuyor. Bu sistemin bu kadar hızlı büyümesi, özellikle nakit akışı sıkışan hanelerin normalde tek seferde altından kalkamayacağı harcamaları zamana yayarak idare etmeye çalıştığına işaret ediyor.
Bir de işin psikoloji tarafı var. AP–NORC anketine göre Amerikalıların yaklaşık %90’ı market alışverişlerinin, üçte ikisi de elektrik ve tatil hediyelerinin geçen seneye göre belirgin biçimde pahalılaştığını söylüyor. Katılımcıların neredeyse yarısı; büyük alımları ertelediğini, hediyeleri kıstığını veya daha fazla taksite gittiğini belirtiyor.
Özetle: Kasadaki dolar tutarı rekor kırıyor, ama alınan gerçek ürün miktarı aynı hızda artmıyor. Harcama, daha çok üst gelir grubundan ve kısmen de borçlanma üzerinden geliyor. Taban için tablo hâlâ oldukça sıkışık.
Bu içeriğin İngilizce versiyonunu okumak için buraya tıklayın.
BND Consulting olarak, bu kırılgan dengeleri ve hem aşağı hem yukarı yönlü olası sürprizleri hesaba katan bir çerçeveyle, yatırım kararlarınızı destekleyecek içgörü ve analizler üretmeye devam ediyoruz; sektör bazlı daha derinlemesine değerlendirme talepleriniz için her zamanki gibi ulaşabilirsiniz.

İşgücü Piyasası Zayıflamaya Başladı
Son aylarda ABD ekonomisini “taşıyan” ayak hep işgücü piyasasıydı: İşten çıkarma dalgaları sınırlı, ücretlerde makul artış, işsizlik görece düşüktü. Kasım verileri, bu resmin artık çizgiden taşmaya başladığını gösteriyor.
ADP’nin Kasım 2025 raporuna göre, özel sektörde 32 bin net istihdam kaybı yaşandı. Beklenti, küçük de olsa bir artış yönündeydi; yani veri sürpriz şekilde negatif geldi. ADP, yılın ikinci yarısında iş yaratmanın neredeyse durağanlaştığını, özellikle imalat, inşaat, bilgi teknolojileri, profesyonel hizmetler gibi alanlarda işe alımların yavaşladığını, bazı yerlerde de net kayba döndüğünü söylüyor.
İlginç bir ayrıntı: Aynı rapora göre yıllık ücret artışı hâlâ %4,4 civarında. Yani şirketler maaşları bir kalemde aşağı çekemiyor, ama yeni personel almaya da eskisi kadar istekli değiller. Bu kombinasyon, “iş var ama temkinliyiz” evresinden “işi büyütmeyi şimdilik durdurduk” evresine geçildiğini düşündürüyor.
Hizmet sektöründe ise tablo biraz daha yumuşak. ISM’nin Hizmetler endeksi Kasım’da 50 eşiğinin üzerinde kalarak faaliyetin hâlâ genişlediğini gösteriyor; 18 alt sektörden 12’si büyüme bildiriyor. Ama anketteki yorumlara baktığımızda şirketler, tarifelerden ve hükümet kapanmasının yarattığı belirsizlikten ciddi şekilde şikâyetçi. Yeni siparişler geliyor ama herkes “bekle-gör” modunda.
Sonuç: İşgücü piyasası, uzun süre ekonominin “en sağlam kolonu” gibiydi. ADP verisi, bu kolonun artık hafif hafif çatlamaya başladığına işaret ediyor. Henüz çöküş değil; ama büyümenin hızının aşağıya doğru döndüğü açık.
Enflasyon, Bütçe Açığı ve Hükümet Kapanmasının Ardından Veri Kaosu
Enflasyona ilişkin tablo çelişkili bir resim çiziyor. Fed’in yakından izlediği temel göstergelerden biri olan kişisel tüketim harcamaları (PCE) enflasyonu yıllık yaklaşık %2,8 seviyesinde; yani hedefe tamamen uzak değil. Ancak seçmen ve tüketici açısından mesele sadece “yıllık enflasyon oranı” değil, fiyat seviyesinin geldiği nokta. Gıda, kiralar, sigorta, elektrik gibi kalemler önceki yıllara kıyasla çok daha yüksek bir “yeni normalde” seyrediyor. Reuters analizleri de, enflasyon oranı aşağı inse bile “karşılanabilirlik” (affordability) tartışmasının uzun süre gündemde kalacağını vurguluyor.
Kamu bütçesi tarafında da ilginç bir tablo var. Kasım 2025’te federal bütçe açığı 173 milyar dolar olarak açıklandı; bu, geçen yılın aynı ayındaki açığın neredeyse yarısı kadar. Bu düşüşte iki faktör öne çıkıyor:
Tarifelerden gelen gümrük vergileri kasımda 30 milyar doların üstünde; bu kalem açığı aşağı çekiyor.
43 günlük hükümet kapanması yüzünden bazı ödemeler sonraya kaldı; bu yüzden harcamalardaki düşüşün bir kısmı kalıcı değil, sadece ertelenmiş harcamaları yansıtıyor olabilir.
Bir de işin veri tarafı var. Hükümet kapanması yüzünden; istihdam, enflasyon ve büyüme verileri haftalarca açıklanamadı. Şimdi ise Reuters’in ifadesiyle, “birikmiş veri dalgası” piyasaya doğru geliyor. Yatırımcılar, bu verilerin resesyon ihtimalini yukarı mı çekeceği, yoksa mevcut “yavaş ama pozitif büyüme” hikâyesini mi destekleyeceği konusunda kararsız.
Bu arka plan eşliğinde Fed, 10 Aralık’ta politika faizini bir kez daha 0,25 puan indirerek yaklaşık %3,5-%3.75’ bandına çekti; bu, yıl içindeki üçüncü indirim. Ama bu kez kurulun içinde ciddi bir görüş ayrılığı vardı: Bazı üyeler, hâlâ yüksek olan enflasyon ve eksik veri nedeniyle “biraz daha bekleyelim” derken, bir taraf da yavaşlayan istihdamın çok daha büyük bir risk olduğunu savunuyor.
Buradan yatırımcı açısından çıkan sonuç şu: Faiz cephesinde hızlı bir gevşeme dönemi geride kalmış olabilir. Fed biraz daha “bekle ve gör” moduna geçerken, hayat pahalılığı gündelik hayatta, reel ekonomide tam anlamıyla hafiflemiyor.
Bu dönemin en çok konuşulan başlıklarından biri de Trump yönetiminin resmen devreye aldığı “Gold Card” göçmenlik programı oldu. Programın resmi sitesinden yapılan açıklamaya göre program, en az 1 milyon dolar ödeyen bireylere ve kişi başı 2 milyon dolar yatıran şirketlere, ABD’de oturum ve zaman içinde vatandaşlığa giden hızlandırılmış bir yol sunuyor.
Gold Card’ı, daha önce kullanılan EB-5 yatırımcı vizesinin yeni ve daha agresif versiyonu gibi düşünebiliriz. EB-5’te yatırımın istihdam yaratması, bölgesel fonlar üzerinden denetlenmesi gibi bazı şartlar vardı; Gold Card’da şu an için iş yaratma şartı ve program kotası net değil. Bu da iki farklı tartışmayı beraberinde getiriyor:
Ekonomi tarafında: Beyaz Saray ve Ticaret Bakanlığı, programın yıllık milyarlarca dolarlık ek sermaye girişini tetikleyebileceğini, ABD’ye gelen göçmen profilinin ortalama gelir seviyesini yükselteceğini savunuyor. Bazı hesaplara göre, program tam kapasite çalışırsa 8–10 milyar dolar arası yıllık doğrudan nakit girişi yaratabilir.
Hukuki ve siyasi tarafta: Axios ve diğer yorumlarda, programın Kongre’den geçmemiş olması nedeniyle, bir yürütme kararıyla kurulup bir başka yürütme kararıyla iptal edilebileceği; böyle bir senaryoda hem başvuru sahiplerinin yatırımlarını geri almakta zorlanacağı hem de mahkemelerde büyük bir belirsizlik doğabileceği vurgulanıyor.
Yani bir yandan, Gold Card ABD’nin dışarıdan “gönüllü sermaye enjeksiyonu” çekme denemesi. Diğer yandan, zemini tam oturmamış bir programla yüksek tutarlı parayı çok az sayıda yatırımcıya bağlamak hem hukuki risk hem de itibar riski taşıyor.
Bizim açımızdan önemli olan şu: Gold Card, ABD’nin büyüme ve bütçe tartışmaları içinde göç ve sermaye politikasını daha açık şekilde bir araç olarak kullanmaya başladığının işareti. Ekonomi yavaşlarken, içerideki sıkışmayı çözmek yerine dışarıdan “hızlı nakit” çekme eğilimi güçleniyor.
Gold Card, Sermaye Çeker mi? Yoksa Sermayeyi Kaçırır mı?
Sonuç
Kasım sonu–Aralık ortası fotoğrafına uzaktan baktığımızda, ABD ekonomisinin hâlâ büyümeye devam ettiğini ama bu büyümenin kimler tarafından ve nasıl taşındığının giderek daha kritik hâle geldiğini görüyoruz. Tatil harcamaları rekor seviyelere çıkıyor; ancak bu hareketin önemli bir kısmı üst gelir gruplarından ve giderek daha fazla borçlanma veya ertelenmiş ödeme (BNPL gibi) kanalları üzerinden geliyor. İşgücü piyasası tarafında, ADP verileri yeni istihdam yaratma hızının belirgin biçimde yavaşladığını ve bazı sektörlerde net istihdam kayıplarının başladığını gösteriyor. Enflasyon oranı resmî ölçümlerde aşağı yönlü bir eğilim sergilese de, kiralar, gıda, sigorta ve kredi maliyetleri gibi kalemlerde oluşan yüksek fiyat düzeyi hem hane halkı bütçeleri hem de politika tartışmaları üzerinde baskı oluşturmaya devam ediyor. Fed cephesinde, son faiz indirimlerine rağmen kurul içinde, enflasyonu yeniden hızlandırmadan ekonomik yavaşlamayı sınırlamanın ne kadar alan bıraktığına ilişkin ciddi bir görüş ayrılığı var. Gold Card gibi programlar ise bir yandan ek sermaye girişi hedeflerken, diğer yandan hukuki çerçevesi ve uygulama şekli nedeniyle ileride tartışma yaratma potansiyeli olan siyasi araçlar olarak öne çıkıyor.
BND Scope perspektifinden bakınca bu tablo, “büyüyor muyuz?” sorusundan çok, “büyümenin niteliği ve dağılımı ne yönde?” sorusuna odaklanmayı gerektiriyor. Tüketim verilerini okurken, arka plandaki borçlanma dinamiklerini ve gelir dağılımını; yeni göçmenlik–yatırım programlarını değerlendirirken de hukuki zemini ve orta–uzun vadeli sürdürülebilirliği birlikte düşünmek gerekiyor.
